Depersonalizasyon bozukluğu, kişinin kendi bedenini, zihinsel süreçlerini ya da çevresindeki dünyayı sanki bir gözlemciymiş gibi algılaması durumudur. Söz konusu bozukluk, bireylerin kendilerini gerçek dışı, yabancı ya da kopuk hissetmelerine yol açar. Bunun yanı sıra kişiler, kendilerini dışarıdan izliyormuş gibi veya başka birinin bedeninde yaşıyorlarmış gibi hissedebilirler. İlgili psikolojik durum; yoğun stres, travma veya anksiyete gibi psikolojik faktörler sonucu ortaya çıkabilir.
Tedavi süreci, bireyin yaşadığı belirtilerin şiddetine ve bozukluğun nedenlerine bağlı olarak değişir. Bu noktada bilişsel davranışçı terapi, kişiye düşünce ve duygularını daha sağlıklı bir şekilde yönetmeyi öğretir. İlaç tedavisi de semptomların kontrol altına alınmasında yardımcı olabilir. Ayrıca stresle başa çıkma yöntemlerinin geliştirilmesi ve ruh sağlığının iyileştirilmesi de tedavi sürecinde önemli bir rol oynar.
Depersonalizasyon Ne Demek?
Depersonalizasyon, bireyin kendisini ya da çevresini gerçek dışı, yabancı ya da değişmiş bir şekilde deneyimlemesi durumudur. Psikolojik durum, kişinin zihinsel ve duygusal algılarının bozulmasına neden olur. Ancak bireyin gerçeklikten kopmadığı bir his vardır.
Kendine duyarsızlaşma olarak da bilinen durum, bireyin kendisini dışarıdan izliyor gibi hissetmesine, duygusal ya da fiziksel deneyimlerini yabancı bir şekilde algılamasına yol açar. Bunun yanı sıra rahatsızlık çoğu zaman kaygı, stres ya da travmatik deneyimlerle ilişkilidir ve bireyin benlik algısında bir bozulma olarak kendini gösterir.
Depersonalizasyon; anksiyete bozuklukları, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu ve bazı psikiyatrik rahatsızlıklarla birlikte görülebilir. Ayrıca aşırı stres ve uyku yetersizliği gibi faktörler de bu durumu tetikler. Söz konusu psikolojik rahatsızlık, tek seferlik bir deneyim olabileceği gibi kronik hale gelerek kişiyi günlük yaşamda önemli zorluklarla karşı karşıya bırakabilir. Tedavi edilmediğinde bireyin sosyal, duygusal ve mesleki işlevselliğini etkileme gücüne sahiptir. Bu nedenle profesyonel yardım almak çok önemlidir.
Kendine Yabancılaşma Psikolojide Nasıl Olur?
Kendine yabancılaşma bireyin kendi içsel dünyasıyla, düşünceleriyle ve hisleriyle arasındaki bağın zayıfladığı bir psikolojik durumdur. Genellikle bireyin kendisini bir dış gözlemci olarak hissetmesine neden olur. Kişinin kendisini "ben" olarak hissetmek yerine başkasıymış gibi hissetmesi ve kendi varlığını yabancı bir şekilde algılaması söz konusudur.
Kendine yabancılaşma, stresli ve travmatik deneyimlerin ardından ortaya çıkabilir. Bu noktada birey, fiziksel ya da duygusal bir rahatsızlık sonucu bu durumu daha yoğun bir şekilde deneyimler. İlgili psikolojik durum, depersonalizasyon olarak tanımlanır.
Psikolojik durum, kişinin kendi bedenine, düşüncelerine ve duygularına karşı bir tür uzaklık ve yabancılaşma hissi yaşamasıdır. Birey, kendisini bir başkası gibi ya da bir robot gibi hissedebilir, düşüncelerini ve davranışlarını sanki dışarıdan izliyormuş gibi algılayabilir. Uzun süre devam eden rahatsızlık, bireyin psikolojik iyilik halini önemli şekilde tehdit eder profesyonel bir müdahale gerektirir.
Depersonalizasyon Belirtileri Nelerdir?
Beden algısı bozukluğu, söz konusu durumun semptomları arasındadır. Bu kapsamda kişinin vücudunu ya da bedenini bir nesneymiş gibi hissedip fiziksel olarak yabancı bir şey gibi algılaması depersonalizasyon belirtileri arasında sayılır. Bunun yanı sıra aşağıdaki unsurlar da ilgili psikolojik rahatsızlığın varlığına işaret edebilir:
Depersonalizasyon belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Belirtilerin şiddeti ise zaman içinde değişebilir. Eğer semptomlar uzun süre devam ederse profesyonel bir psikolojik destek almak önerilir.
Kendine Yabancılaşma Depersonalizasyon Nedenleri Nelerdir?
Kendine duyarsızlaşma; yoğun bir kaygı, depresyon ya da travma sonrası stres bozukluğu gibi psikiyatrik hastalıklarla ilişkilidir. Ayrıca bazı uyuşturucu maddelerin kötüye kullanımı da kendine yabancılaşma durumuna neden olabilir. Depersonalizasyonun ortaya çıkmasında biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin bir arada etkili olduğu düşünülür.
Genetik yatkınlık, beyin kimyasındaki dengesizlikler ve nörolojik faktörler bu durumu tetikler. Psikolojik açıdan geçmişte yaşanan travmatik deneyimler, kronik stres ve duygusal yetersizlikler de bireyin kendini yabancılaşmış hissetmesine neden olur. Çevresel faktörler arasında ise aşırı iş yükü, toplumsal baskılar veya duygusal izolasyon gibi stres kaynakları yer alır.
Depersonalizasyon Kimlerde Görülür?
Depersonalizasyon, belirli bir psikolojik ya da nörolojik durumu olan kişilerde daha yaygındır. Ancak herhangi bir kişi de bu rahatsızlığı yaşayabilir. Bununla birlikte depersonalizasyonun gelişimi, genetik, çevresel ve psikolojik faktörlerin bir etkileşimiyle ortaya çıkar. Söz konusu rahatsızlık aşağıdaki bireylerde de görülebilir:
Anksiyete Bozukluğu Olan Bireyler
Anksiyete bozuklukları, bireylerde depersonalizasyonun sıklıkla görüldüğü durumlardır. Kişiler, yüksek düzeyde stres ve kaygı yaşadıklarında bu duygular kendilerine yabancıymış gibi hissedilebilirler.
Kaygı bozuklukları, bireylerin günlük yaşamlarını etkileyecek kadar yoğun olabilir. Depersonalizasyon ise yoğun kaygı durumunun bir sonucu olarak ortaya çıkar. Ayrıca panik atak yaşayan kişilerde de sıkça depersonalizasyon görülür.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) Olan Kişiler
Travmatik bir olay yaşamış bireylerde depersonalizasyon bozukluğu sıklıkla gözlemlenir. TSSB, geçmişte yaşanan travmaların bir sonucu olarak kendini gösterir. Böyle bir durumda birey, kendini ya da dünyayı gerçek dışı bir şekilde algılar.
Depersonalizasyon, travmanın psikolojik etkilerinden birinin ifadesi olabilir. Söz konusu durum, bireyin kendisini korumak için bir savunma mekanizması olarak gelişir. Ancak tedavi edilmezse zamanla kalıcı hale gelir.
Depresyonu Olanlar
Depresyon hem fiziksel hem de psikolojik belirtilerle kendini gösteren bir ruhsal hastalıktır. Depresyon yaşayan kişiler de kendilerini yabancı bir kişi gibi hissedebilirler. Bu çerçevede depersonalizasyon, depresyonun bir yan etkisi olarak ortaya çıkarak kişinin duygudurumlarını değiştirir. Böyle bir durumda birey, duygusal ya da fiziksel olarak kendini dışarıdan gözlemleyen bir izleyici gibi hisseder.
Psikotik Bozukluklar Olan Kişiler
Psikotik bozukluklar, bireylerin gerçeklik algısını bozan zihinsel hastalıklardır. Şizofreni gibi bozukluklarda depersonalizasyon sıkça görülen bir semptomdur.
Psikotik bozukluklar, kişinin düşünce, duygu ve davranışlarını etkileyerek gerçekle bağını koparır. Depersonalizasyon ise bozuklukların bir parçası olarak kişinin benlik algısının bozulmasına neden olur.
Alkol ve Madde Bağımlılığı Olanlar
Alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, zihinsel ve duygusal sağlığı olumsuz etkileyen bir diğer faktördür. Bağımlılık tedavisi ya da madde kullanımı sırasında bireylerde depersonalizasyon gelişme riski mevcuttur.
Madde kullanımı, beynin kimyasal dengesini bozarak kişinin gerçeklik algısını değiştirir. Ayrıca uzun süreli alkol ve madde kullanım da kaygıyı tetikleyerek depersonalizasyon riskini artırır.
Nörolojik Bozukluklar Olan Bireyler
Nörolojik hastalıklar, beyin ve sinir sistemiyle ilgili bozukluklardır. Bu tür hastalıklar da depersonalizasyona yol açar. Parkinson hastalığı ve epilepsi gibi hastalıklar, beynin bazı bölgelerinin fonksiyonlarını etkiler. Söz konusu hastalıklar kişinin algı, düşünce ve duygusal tepkilerini bozarak depersonalizasyonun gelişmesine neden olur.
Uyku Bozuklukları Olan Kişiler
Uyku bozuklukları, kendine yabancılaşma durumuyla ilişkilendirilebilir. Uykusuzluk ya da REM uykusunun eksikliği, beynin normal işlevlerini yerine getirmesini engeller. Böyle bir durum da kişilerin dünyaya bakışını ve kendilik algısını değiştirir. Ayrıca uyku bozuklukları olan kişilerde anksiyete ve depresyon sıklıkla görüldüğü için bu durumlar depersonalizasyonu tetikler.
Erken Yaşta Yaşanan Travmalar
Erken yaşta yaşanan travmalar, bireylerin gelişim sürecini etkileyerek depersonalizasyonun gelişmesine zemin hazırlar. Çocukluk dönemi travmaları, aile içi şiddet, cinsel istismar ya da ebeveyn kaybı gibi olgular, bireyin kendilik duygusunun bozulmasına neden olabilir.
Çocuklar, travmalara maruz kaldıklarında kendilerini gerçek dışı bir şekilde algılayabilirler. Böyle bir durum da ileriki yıllarda depresyon, anksiyete ya da TSSB gibi bozuklukların gelişmesine yol açar.
Genetik Faktörler
Genetik yatkınlık da depersonalizasyonun gelişiminde önemli bir rol oynar. Aile bireylerinde ruhsal bozukluklar bulunan kişilerde benzer bozuklukların görülme olasılığı artar. Depersonalizasyon, bazı genetik faktörlerin bir sonucu olarak daha yaygın olabilir. Bu kapsamda kaygı, depresyon ve psikotik bozukluklar gibi hastalıkların genetik geçişi, depersonalizasyon riskini artırır.
Yüksek Stres Düzeylerine Maruz Kalan Bireyler
Yüksek stres seviyelerine maruz kalan bireylerde depersonalizasyon sıklıkla gözlemlenen bir durumdur. Stresli yaşam olayları, aşırı iş yükü veya kişisel sorunlar gibi faktörler, kişinin psikolojik dayanıklılığını zorlayabilir. Stresli durumlarla başa çıkabilmek için beyin, kişiyi korumak adına kendiliğini yabancı bir varlık gibi algılar. Koruyucu tepki ise bireyde geçici veya kalıcı depersonalizasyon belirtilerine yol açabilir.
Kendine Yabancılaşma ve Panik Atak
Kendine yabancılaşma ve panik atak, bireylerin psikolojik deneyimlerinde yoğun bir şekilde etkileşimde bulunan iki farklı durumdur. Bu bağlamda kendine yabancılaşma, kişinin çevresindeki dünya ya da kendisiyle ilgili duyusal algılarının bozulduğu bir durumdur. Bunun yanı sıra bireyin kendisini dışarıdan izliyor gibi hissetmesine neden olabilir.
Panik atak ise aniden başlayan, yoğun korku ve rahatsızlıkla ilişkilendirilen bir durumdur. Ataklar sıklıkla fiziksel ve psikolojik semptomlarla birlikte görülür. Panik ataklar, kişiyi aşırı bir kaygı hali içerisine sokarak kendine yabancılaşma hissini tetikleyebilir.
Kendine Yabancılaşma ve Anksiyete
Kendine yabancılaşma, bireyin kendi içsel dünyasından, düşüncelerinden ya da duygularından uzaklaşması, bir yabancı gibi hissetmesi durumu olarak tanımlanır. Anksiyete ise belirsizlik, korku ya da endişe duygularının yoğunlaştığı bir durumdur ve bireyin çevresiyle olan etkileşiminde rahatsızlık yaratır.
Kendine duyarsızlaşma, anksiyeteyle sıkça ilişkilidir çünkü bireyin iç dünyasındaki belirsizlik ve uyumsuzluk duygusu, kaygının artmasına zemin hazırlar. Bununla birlikte iki olgunun etkileşimi; depresyon, panik ve anksiyete bozukluğu gibi psikiyatrik rahatsızlıkların gelişiminde önemli bir rol oynar.
Depersonalizasyon ve Derealizasyon Farkı
Depersonalizasyon ve derealizasyon, dissosiyatif bozukluk arasında yer alan iki ayrı ancak benzer semptomatik durumlardır. Depersonalizasyon, bireyin kendi bedeni ya da zihni üzerindeki algısını kaybetmesi, kendisini dışarıdan bir gözlemci gibi hissetmesidir.
Derealizasyon ise çevrenin ya da dünyadaki diğer insanlara dair algının bozulmasıyla alakalıdır. Birey, çevresindeki olayları veya insanları gerçek olmayan, uzak ya da yabancı bir şekilde algılar. Dünyanın veya çevrenin bulanık, sisli ya da mekanik bir şekilde göründüğü hissi yaygındır.
Depersonalizasyon ve derealizasyon birlikte görülebilir fakat birbirlerinden ayrı olarak da ortaya çıkabilirler. Her iki durum da kişinin gerçeklik algısını önemli ölçüde etkileyerek günlük yaşam fonksiyonlarını zorlaştırır. Ancak tedaviye erken başlandığında yönetilmeleri mümkündür.
Depersonalizasyon Nasıl Geçer?
Tedavi süreci, psikoterapi ve bilişsel davranışsal terapi ile başlar. Terapi, bireyin düşünce ve davranışlarını yeniden yapılandırarak depersonalizasyon belirtilerini yönetmesine yardımcı olabilir. Aynı zamanda gevşeme teknikleri ve mindfulness uygulamaları gibi stres yönetimi yöntemleri de tedavi sürecinin bir parçasıdır.
Depersonalizasyon için bazen ilaç tedavisine de başvurulabilir. Antidepresanlar veya anksiyolitik ilaçlar, ruh halini dengelemeye ve kaygıyı azaltmaya katkıda bulunur. Ancak ilaç tedavisi tek başına yeterli olmayabilir. Bunun yerine terapötik destekle birleştirilmesi daha etkili sonuçlar verir.
Depersonalizasyon Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Depersonalizasyon tedavisi yöntemleri, bireyin yaşadığı semptomları hafifletmek ve normal yaşantısına dönmesini sağlamak amacıyla çeşitli psikoterapi yaklaşımlarını bünyesinde barındırır. Terapiler, bireyin travmatik deneyimlerini anlaması ve yeniden yapılandırması, duygusal denetimini güçlendirmesi için uygulanır.
Süreç içinde bilişsel davranışçı ve farklı terapi teknikleri önemli bir yer tutar. Ayrıca bazı durumlarda depresyon ya da anksiyete gibi eşlik eden psikiyatrik hastalıkların tedavi edilmesi için antidepresan veya anksiyolitik ilaçlar da önerilebilir.
Depersonalizasyon ve EDMR Tedavisi
EMDR terapisi, TSSB ve dissosiyatif bozukluklar gibi rahatsızlıkların tedavisinde kullanılan bir psikoterapi yöntemidir. Bu noktada EMDR, bireylerin travmatik anılarını yeniden işleyerek söz konusu durumlardan kaynaklanan duygusal sorunları hafifletmeye yönelik çalışır.
Terapinin prensibi, göz hareketlerinin ya da diğer bilateral uyarımların travmatik anıların yeniden işlenmesine yardımcı olduğu yönündedir. Depersonalizasyon veya benzeri dissosiyatif semptomları olan bireyler için EMDR, kişinin travmatik geçmişini güvenli bir şekilde ele almasına ve daha sağlıklı bir gerçeklik algısı geliştirmesine olanak tanır.
Depersonalizasyon Tedavisi Ne Kadar Sürer?
Depersonalizasyon tedavisinin süresi, terapiye başvuran bireyin durumunun şiddetine, verdiği yanıta ve kullanılan metotlara bağlı olarak değişkenlik gösterir. Tedavi; psikoterapi, bilişsel davranışçı terapi ve bazı durumlarda ilaçları bünyesine dahil edebilir.
Tedavi süresi, bireylerin semptomlarının ne kadar süreyle devam ettiği ve terapiye yanıt verme hızlarına göre de değişir. Çoğu durumda tedavi süreci birkaç aydan bir yıla kadar sürebilir fakat söz konusu süre daha uzun da olabilir. Semptomların azalmaya başlaması, terapiden birkaç hafta sonra görülür. Ancak tam iyileşme için daha fazla zaman gerekebilir.
Ankara Kendine Yabancılaşma (Depersonalizasyon) Tedavisi
Kendine yabancılaşma, bireyin kendisini dışarıdan izleyen bir gözlemci gibi hissetmesi, kendi bedenini ya da zihinsel süreçlerini yabancı ve uzak bir şekilde algılaması durumudur. İlgili rahatsızlık, çoğu durumda anksiyete, stres ya da travmatik yaşantılar sonrası ortaya çıkar ve bireyin gerçeklik algısında bozulmalar yaşamasına yol açar.
Depersonalizasyon, kişiyi duygusal olarak kopmuş ve gerçeklikten uzak bir şekilde hissettirebilir. İlgili durumun tedavisi, psikoterapi ve gerekirse farmakolojik müdahalelerle yapılır. Terapötik yaklaşımlar arasında ise bilişsel davranışçı ve psikodinamik terapi gibi yöntemler öne çıkar. Söz konusu terapiler, kişinin duygu-düşünce bağlarını güçlendirmeyi ve kendilik algısını yeniden yapılandırmayı hedefler.
Ankara’da faaliyet gösteren Erdem Psikiyatri, depersonalizasyon ve diğer psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde uzmanlaşmış danışmanlarıyla hizmet vermektedir. Klinik, bireylerin kendiliklerini yeniden inşa edebilmeleri için bilimsel ve bireye özgü tedavi yöntemleri sunar. Uzman psikiyatristler, kişisel ihtiyaçlara uygun psikoterapi teknikleri ve farklı tedavi seçenekleriyle profesyonel bir destek verir. Eğer kendine yabancılaşma belirtileri gözlemliyorsanız Erdem Psikiyatri ile iletişime geçerek uzman desteği alabilirsiniz.
Sıkça Sorulan Sorular
Depersonalizasyon Geçici midir?
Depersonalizasyon, genellikle geçici bir durumdur. Ancak bazı bireylerde uzun süreli ya da kronik hale gelebilir. Stres, travma, anksiyete ya da depresyon gibi psikolojik durumlarla ilişkilendirilen depersonalizasyon, çoğu durumda tetikleyici faktörler ortadan kalktığında iyileşir. Ancak tedavi edilmezse ya da psikiyatrik rahatsızlık devam ederse semptomlar uzun sürebilir.
Yabancılaşma Hissi Nasıl Geçer?
Yabancılaşma hissi çoğu zaman stres, anksiyete ya da travma gibi psikolojik faktörlerle tetiklenir. Hissin geçmesi için önce duruma neden olan faktörlere odaklanmak gereklidir. Bu kapsamda hem EMDR hem de bilişsel davranışçı terapi, kişinin düşünce kalıplarını değiştirmesine ve yaşadıklarını daha sağlıklı bir şekilde işlemesine yardımcı olur.