Ölümle ilgili düşünceler zaman zaman herkesin aklına gelir; ancak bu düşünceler gündelik hayatınızı bozacak kadar sıklaştığında, “ölüm korkusu” dediğimiz yoğun kaygı tablosuna dönüşebilir. Bu yazıda, ölüm düşüncesiyle ilgili kaygıların aslında ne olduğunu, hangi psikolojik ve biyolojik nedenlerle ortaya çıkabildiğini ve bilimsel yöntemlerle nasıl kontrol altına alınabileceğini bir psikiyatrist bakış açısından adım adım ele alacağız.
Ölüm Korkusu Neden Bu Kadar Yaygın? Modern Hayatta Korkunun Kaynağı
Ölüm fikri, insan zihninin tamamen yabancı olduğu bir düşünce değildir; aksine, var olduğumuzu fark ettiğimiz andan itibaren zihnimizin bir köşesinde hep duran temel bir gerçekliktir. “Bir gün yok olacağım” düşüncesi hem hayatı anlamlandırmamıza yardım eder hem de zaman zaman içimizi titreten bir kaygı kaynağına dönüşür. Yani yok olma kaygısı, insan olmanın doğal bir parçasıdır; sorun, bu korkunun hayatı yönetmeye başladığı noktada ortaya çıkar.
Günümüzde bu korkunun bu kadar yaygın olmasının önemli nedenlerinden biri, sürekli maruz kaldığımız stres, belirsizlik ve bilgi bombardımanıdır. Haberler, sosyal medya, diziler, filmler; savaş, deprem, hastalık, ani kayıplar… Ekranlardan ve telefonlardan her gün defalarca “tehlike” mesajı alıyoruz. Beynimiz ise gerçek tehlike ile ekrandaki görüntü arasındaki farkı her zaman ayırt edemiyor ve sürekli tetikte kalıyor. Bu da “ya bana da olursa?”, “ya sevdiklerimi kaybedersem?” şeklinde ölüm temalı kaygıların artmasına zemin hazırlıyor.
Burada önemli olan, normal korku ile patolojik (hastalık düzeyindeki) korku arasındaki farkı ayırt edebilmek. Ara sıra ölüm üzerine düşünmek, bu düşünce karşısında hafif bir huzursuzluk hissetmek insanidir ve genellikle günlük yaşamı etkilemez. Ancak ölümle ilgili düşünceler gün boyu zihni meşgul ediyor, uyku düzeninizi bozuyor, sosyal hayattan geri çekilmenize, sürekli kontrol etme ya da güven arama davranışlarına yol açıyorsa; korku artık bir “uyarı sistemi” olmaktan çıkıp yaşam kalitenizi bozan psikiyatrik bir tabloya dönüşmüş olabilir. İşte bu yazıda ele alacağımız ölüm korkusu tam olarak bu noktadaki yoğun ve süreğen kaygıyı ifade eder.
Ölüm Korkusu Neden Olur? Psikolojik ve Biyolojik Temeller
Ölümle ilgili endişeler çoğu zaman tek bir nedenden kaynaklanmaz; psikolojik yapımız, geçmiş deneyimlerimiz, stres düzeyimiz ve bedenimizi algılama biçimimiz bu korkunun şiddetini belirler. Aşağıdaki başlıklar, ölüm korkusunun en yaygın bilimsel açıklamalarını içerir ve okuyucunun kendi deneyimini daha net anlamasına yardımcı olur.
Anksiyete Bozuklukları ve Yoğun Kaygı Döngüsü
Anksiyete bozukluğu olan kişilerde zihnin doğal alarm sistemi daha hassas çalışır. Beyin, nötr bir düşünceyi bile “tehlike” sinyali gibi algılayabilir. Bu durumda ölüm düşüncesi sıradan bir zihinsel uğultu olmaktan çıkar, büyüyerek sürekli geri dönen bir kaygı temasına dönüşür.
Kaygı arttıkça beden de stres hormonları üretir; stres hormonları arttıkça ölümle ilgili düşünceler daha sık ve daha güçlü geri gelir. Böylece kişi bir tür kaygı döngüsünün içine girer ve bu döngü zamanla kendini besleyerek büyür.
Panik Atak Yaşayan Kişilerde Ölüm Hissinin Oluşması
Panik atak sırasında ortaya çıkan çarpıntı, nefes darlığı, baş dönmesi, titreme ve kontrolü kaybetme hissi çok yoğun yaşandığı için kişi bunu çoğu zaman “şimdi öleceğim” şeklinde yorumlar. Aslında panik atağın kendisi hayati tehlike oluşturmaz, ancak bedenin verdiği şiddetli tepkiler tehdit algısını artıran düşünceleri tetikler. Panik atak geçirdikten sonra pek çok kişi tekrar atak yaşama korkusu geliştirir ve bu da ölüm korkusunu kronik hale getirir.
Obsesif Düşünceler Ve Sürekli Kötü Senaryo Üretme (Okb Bağlantısı)
Obsesif kompulsif bozuklukta (OKB), kişi istemediği halde zihnine gelen rahatsız edici düşünceleri kontrol etmekte zorlanır. Bu düşüncelerin bir kısmı ölüm, kayıp, hastalık ya da zarar görme temalı olabilir. Zihnin sürekli “kötü senaryolar üretmesi” yoğun kaygı tepkisini besler ve kişi bu düşüncelerin gerçek olabileceği ihtimaliyle daha çok kaygılanır. Bu nedenle OKB’de ölüm korkusu sık görülen bir belirtidir.
Travmalar, Ani Kayıplar ve Geçmiş Yaşantıların Etkisi
Ani bir kayıp yaşamak, sevilen birinin beklenmedik şekilde ölmesi, ağır hastalık dönemleri geçirmek ya da kazalar; zihinde ölümle ilgili güçlü izler bırakabilir. Bu tür deneyimler, beynin “hayat tehlikeli bir yer” şeklinde bir şablon oluşturmasına neden olur. Travma sonrası bazı kişilerde ölüm düşüncesi tetikleyici hale gelir, gündelik yaşamın içinde bile ölüm temasını çağrıştıran küçük uyaranlar yoğun kaygı yaratabilir.
Kontrol Kaybı Korkusu ve Belirsizliğe Toleransın Azalması
Ölüm, insanın kontrol edemediği en büyük belirsizliktir. Kontrolü elinde tutmayı seven, riskten kaçınan veya belirsizliğe düşük toleransı olan kişilerde ölüm endişesi daha yoğun görülebilir. “Ya bir şey olursa?”, “Hazır değilim.” veya “Her şey aniden bitebilir.” düşünceleri kişiyi yaşamın doğal akışından koparır ve sürekli tetikte olmaya iter. Bu da ölüm korkusunun zihinde daha geniş yer kaplamasına neden olur.
Bedensel Duyumları Yanlış Yorumlama (Kalp Çarpıntısı → Ölüm Algısı)
Kaygı yaşayan kişiler bedenlerini daha hassas dinler ve küçük duyumları bile tehlike olarak yorumlayabilir.
• Hafif bir kalp çarpıntısı → “Kalp krizi mi geçiriyorum?”
• Baş dönmesi → “Bayılacağım, sonra öleceğim.”
• Nefes darlığı → “Nefes alamıyorum, kötü bir şey olacak.”
Bu yanlış yorumlama döngüsü hem kaygıyı büyütür hem de ölüm korkusunu sürekli tetikler. Aslında bedenin verdiği çoğu sinyal zararsızdır; önemli olan kişinin bu sinyalleri nasıl yorumladığıdır.
Ölüm Korkusu Belirtileri Nelerdir? Günlük Yaşamda Kendini Nasıl Gösterir?
Ölüm korkusu yalnızca “ölmek istemiyorum” düşüncesinden ibaret değildir; kişinin günlük yaşamını, seçimlerini ve hatta bedenini algılayış biçimini etkileyen geniş bir tabloya dönüşebilir. Aşağıdaki belirtiler, ölüm endişesinin en sık görülen yansımalarıdır ve birçok kişi bu belirtileri yaşasa da çoğu zaman nedenini anlayamaz. Bu bölüm, okuyucunun kendi deneyimini tanımasına ve yalnız olmadığını hissetmesine yardımcı olur.
Sürekli Kötü Bir Şey Olacakmış Hissi
Bu korkunun en belirgin işaretlerinden biri, belirgin bir sebep yokken bile “az sonra kötü bir şey olacak” düşüncesinin tekrar tekrar akla gelmesidir. Kişi bunu mantıkla açıklayamaz ama içindeki huzursuzluk hissi peşini bırakmaz. Küçük bir bedensel duyum, bir haber, bir sosyal medya içeriği ya da akla gelen sıradan bir düşünce bile bu hissi tetikleyebilir. Bu durum zamanla kişinin zihnini sürekli tetikte tutan bir alarm sistemine dönüşür.
Uyku Bozuklukları Ve Gece Anksiyetesi
Ölüm korkusu en çok geceleri kendini gösterir. Sessizlik ve karanlık, zihnin gündüz bastırdığı kaygıları ortaya çıkarır. Kişi:
• Uykuya dalmakta zorlanır,
• Sık sık uyanır,
• Kalp çarpıntısıyla panik içinde yatağından kalkar,
• “Ya uykumda ölürsem?” düşüncesiyle huzursuz olur.
Bu nedenle bu korkuyu yaşayan kişilerde kronik uykusuzluk oldukça yaygındır ve uykusuzluk arttıkça kaygı daha da beslenir.
Kontrol Etme Davranışları Ve Güven Arayışı
Ölüm korkusu yalnızca düşüncelerde değil, davranışlarda da kendini gösterir. Kişi kendini ve sevdiklerini güvende hissetmek için sürekli kontrol etme ihtiyacı duyabilir:
• Kapı kilitli mi?
• Ateşim yükseldi mi?
• Kalp atışım normal mi?
• Ailem eve sağ salim ulaştı mı?
Bu kontrol davranışları kısa süreli rahatlatır, ancak kaygının kökünü beslediği için uzun vadede korkuyu daha da güçlendirir. Kişi bir süre sonra kendi kararlarına değil, güven veren kişilere ve ritüellere bağımlı hale gelebilir.
H3: “Ya Ölürsem?” Düşüncesinin Zihni Meşgul Etmesi
Ölüm korkusunun en tipik belirtisi, zihinde istemsizce beliren ve tekrar eden “ya ölürsem?”, “ya şimdi bir şey olursa?” gibi düşüncelerdir. Bu düşünceler çoğu zaman kişi istemese bile akla gelir ve zihinsel bir kısır döngü oluşturur. Düşüncelerin tekrarlayıcı ve ısrarcı olması, kişinin dikkatini toplamasını zorlaştırır ve zihinsel yorgunluğa yol açar. Bazı kişiler bu düşünceleri kafasından atmak için çaba gösterdikçe daha da sık hatırlamaya başlayabilir.
H3: Sosyal Ve İş Hayatında Kaçınma Davranışları
Yaşamın sonuna dair tedirginlik zamanla kişinin günlük hayatında belirgin sınırlamalar yaratabilir. Kişi:
• Yalnız kalmaktan,
• Yoğun kalabalıklardan,
• Uzak mesafelere gitmekten,
• Hastanelerden veya sağlıkla ilgili ortamlardan,
• Yorulmasına neden olabilecek fiziksel aktivitelerden
kaçınmaya başlayabilir.
Bu kaçınmalar kısa vadede rahatlatıcı görünse de uzun vadede korkunun alanını genişletir, kişinin yaşam kalitesini düşürür ve iş–sosyal hayat fonksiyonlarını bozar. Bazı kişiler bu nedenle işe gitmekte zorlanır, sosyal ilişkilerini azaltır veya günlük sorumluluklarını ertelemeye başlar.
Sürekli Ölüm Korkusu, Vesvese ve Anksiyete Arasındaki Fark
Ölümle ilgili korkular çoğu zaman tek bir isim altında toplansa da aslında farklı psikolojik mekanizmalardan beslenebilir. Bazı kişilerde dini içerikli vesveseler hâkimdir, bazı kişilerde anksiyete bozukluğu zemininde gelişir, bazılarında ise panik atak ya da OKB’nin bir belirtisi olarak ortaya çıkar. Bu farklılıkları anlamak hem doğru tanı koymak hem de uygun tedavi yaklaşımını belirlemek için oldukça önemlidir. Aşağıda en sık karıştırılan dört durumu net çizgilerle ayırıyoruz.
Dini Vesvese ile Psikolojik Kaygı Arasındaki Sınır
Dini vesvese, genellikle kişinin inancı, ahlaki değerlere bağlılığı ve ölüm sonrası hayatla ilgili düşüncelerle tetiklenen, istemsiz şekilde zihne gelen yoğun sorgulamalardır. Kişi bu düşüncelerin geldiğini bilir, rahatsız olur ve “Bu düşünceleri istemiyorum ama aklımdan gitmiyor” hissi baskındır.
Psikolojik kaygıda ise odak tehlike, belirsizlik ve kontrol kaybıdır. Ölüm korkusu daha çok “başına kötü bir şey gelecek” beklentisi, felaket senaryoları ve bedensel belirtilerin yanlış yorumlanması üzerinden gelişir.
Ayırt edici nokta:
• Vesvesede kişi düşünceleri mantıksız bulur ama kovamaz.
• Anksiyetede ise kişi düşüncelerin gerçek olmasından korkar.
Bu ayrımın anlaşılması, kişinin kendini suçlamadan doğru profesyonel destek aramasını sağlar.
Ölüm Korkusunun OKB’de Nasıl Ortaya Çıktığı
OKB’de zihne istem dışı gelen düşünceler (obsesyonlar) kişinin kontrolü dışında ortaya çıkar. Ölüm temalı obsesyonlar ise oldukça yaygındır. Bu düşünceler:
• “Ya aniden ölürsem?”
• “Ya ailem ölürse ve ben engel olamazsam?”
• “Benim yüzümden kötü bir şey olur mu?”
gibi tekrar eden senaryolar şeklinde görülür. Kişi bu düşünceleri bastırmak için çeşitli kompulsif davranışlar geliştirebilir: sürekli kontrol etme, dua etme, birine sürekli “iyisin değil mi?” diye sorma, tekrar tekrar tetkik yaptırma gibi…
OKB’de temel sorun düşüncenin gerçek olacağına dair aşırı bir sorumluluk hissidir.
Bu nedenle OKB kaynaklı ölüm korkusu, sıradan kaygıdan çok daha yoğun ve yıpratıcı olabilir.
Panik Atakta “Şimdi Öleceğim” Hissinin Mekanizması
Panik atak esnasında vücut birden alarma geçer:
• Kalp hızlanır,
• Nefes daralır,
• Terleme artar,
• Baş dönmesi olur,
• Beden titrer.
Bu belirtiler kişinin “bedenimde çok ciddi bir şey oluyor” düşüncesine kapılmasına neden olur. Beyin ise bu yoğun bedensel sinyalleri “tehlike” olarak yorumlayıp “şimdi öleceğim” şeklinde bir felaket düşüncesi üretir.
Gerçekte panik atağın kendisi hayati risk oluşturmaz, ancak kişi bu mekanizmayı bilmediği için atak her tekrar ettiğinde ölüm korkusu daha da güçlenir. Bu durum zamanla anticipatory anxiety dediğimiz “atak gelme korkusu”na dönüşebilir.
Gerçek Tehlike ile Zihinsel Alarm Arasında Ayrım
Ölüm korkusunu sürdüren en büyük hata, zihinsel alarm ile gerçek tehlike arasındaki farkı görememektir.
• Gerçek tehlike, nesnel bir tehdidin var olduğu durumlardır: ciddi hastalık, kaza, doğal afet gibi.
• Zihinsel alarm ise beynin aşırı hassaslaşmış tehdit mekanizmasının yanlış sinyal üretmesidir.
Kaygı bozukluklarında bu alarm sistemi, en küçük bedensel duyumu veya en basit düşünceyi bile hayati tehlike gibi algılayabilir. Kişi bu sinyali gerçek bir risk sanarak panik ve kaçınma davranışlarına yönelir. Bu ayrımı anlamak, kişiye büyük bir iç rahatlığı sağlar: Her yoğun korku, gerçek tehlike anlamına gelmez.
Ölüm Korkusu Nasıl Geçer? Bilimsel Olarak Etkili Yöntemler
Ölüm temalı düşünceler yoğun ve yıpratıcı bir deneyim olsa da, bilimsel olarak etkili birçok yöntemle kontrol altına alınabilir. Bu bölüm hem günlük hayatta uygulanabilecek teknikleri hem de profesyonel destek süreçlerini adım adım açıklar. Burada amaç, kişiye “Bu durum değişebilir ve bunun bir yolu var” duygusunu kazandırmaktır.
Düşünce–Beden Döngüsünü Kırmak (Nefes – Gevşeme Teknikleri)
Ölüm korkusunun en güçlü yönlerinden biri, beden ile zihin arasındaki karşılıklı etkileşimdir. Korku zihni tetikler, zihin bedeni; beden de tekrar zihni…
Bu döngüyü kırmanın en hızlı yolu, yavaş ve kontrollü nefes teknikleri ile gevşeme egzersizleridir.
• 4 saniye nefes al → 6 saniye nefes ver
• Diyafram nefesi
• Kas gevşetme (progressive relaxation)
Bu teknikler kalp hızını regüle eder, bedenin “alarm” modundan çıkmasına yardımcı olur ve zihinsel felaket senaryolarının etkisini azaltır. Kaygı atağa dönüşmeden önce uygulanırsa, yok olma kaygısının şiddetini belirgin şekilde düşürür.
Zihinsel Çarpıtmaları Fark Etmek Ve Yeniden Yapılandırma
Ölüm korkusunun temelinde çoğu zaman abartılmış, felaketleştirilmiş ve gerçekçi olmayan düşünceler vardır.
Örneğin:
• “Kalbim hızlı atıyor → kesin kalp krizi geçiriyorum.”
• “Bu his geçtiğine göre başka bir şey olacak.”
• “Bugün kötü hissettim → kötü bir şey yaklaşıyor.”
Bu düşüncelere “doğrulama” yerine sorgulama yaklaşmak gerekir:
• “Bu düşüncenin kanıtı ne?”
• “Bunu daha önce yaşayıp atlatmadım mı?”
• “Bu duyum kaygıdan da kaynaklanıyor olabilir mi?”
Bu yeniden yapılandırma süreci, BDT’nin en güçlü araçlarından biridir ve kişinin zihinsel esnekliğini artırarak korkunun üzerindeki baskısını azaltır.
Maruziyet ve Duyarsızlaştırma Teknikleri
Kaçınmak, kısa vadede rahatlatıcı görünse de uzun vadede korkuyu daha da büyütür. Bilimsel çalışmalar, korkulan düşünceye veya duruma yavaş ve kontrollü şekilde maruz kalmanın kaygıyı azalttığını gösteriyor.
Örneğin:
• Ölümle ilgili kelimelerden rahatsız olan biri önce bu kelimeleri okumaya alışır.
• Mezarlık düşüncesi tetikleyici ise önce fotoğraflara bakılır, sonra kısa mesafeli gerçek ortam maruziyeti yapılabilir.
Amaç kişinin bir anda üzerine gitmesi değil; korkuyu adım adım duyarsızlaştırmasıdır. Bu teknik mutlaka bir uzman eşliğinde uygulanmalıdır.
Kaygıyı Tetikleyen Senaryolarla Yüzleşme
Ölüm korkusu çoğu zaman “zihinsel kaçınma” ile sürer. Kişi korktuğu için ölümle ilgili düşüncelerden uzak durmaya çalışır, ama bu düşünceler daha sık geri döner. Bu noktada hedef:
• Korkulan senaryonun yazılması,
• En kötü ihtimalin mantıklı şekilde analiz edilmesi,
• Bunun ne kadar gerçekçi olduğunun değerlendirilmesidir.
Bu teknik, zihnin ürettiği senaryoların aslında gerçek tehlike içermediğini fark ettirir ve kişinin duygusal tepkisini azaltır.
Psikoterapinin (Özellikle BDT) Rolü
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), ölüm korkusunun yönetiminde en etkili yöntemlerden biridir.
BDT’nin temel hedefleri:
• Düşünce–beden döngüsünü anlamak,
• Yanlış yorumlamaları düzeltmek,
• Kaçınma davranışlarını kırmak,
• Yeni başa çıkma becerileri geliştirmek,
• Korkunun altında yatan yapısal dinamikleri çözmek.
Terapide kişi, sadece korkuyu kontrol etmeyi değil, bu korkuyu tetikleyen derin düşünce kalıplarını da fark etmeyi öğrenir. Bu sayede uzun vadeli ve kalıcı bir iyileşme sağlanır.
Gerektiğinde Psikiyatri Değerlendirmesi ve Tıbbi Destek
Bazı kişilerde ölüm endişesi, panik bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu veya OKB gibi altta yatan psikiyatrik bir durumla ilişkilidir. Bu tür tablolar uzun süre devam ettiğinde ya da kişinin günlük işlevselliğini belirgin şekilde bozduğunda psikiyatri değerlendirmesi gerekir.
Tıbbi destek, kişiye özel şekilde planlanır ve doğru uygulandığında:
• Kaygı düzeyini düşürür,
• Düşünceleri daha net kontrol etmeyi sağlar,
• Terapi sürecini güçlendirir,
• Kişinin yaşam kalitesini hızla toparlar.
Unutulmamalıdır: Ölüm korkusu bir “kader” veya “karakter özelliği” değildir; tedavi edilebilir bir psikiyatrik süreçtir.
Ölüm Korkusuyla Yaşamak Zorunda Değilsiniz: Ne Zaman Destek Almalı?
Ölüm korkusu çoğu kişinin zaman zaman yaşadığı doğal bir düşünceden ibaret olabilir; ancak bu korku giderek yoğunlaşıyor, zihninizi sürekli meşgul ediyor ve gündelik yaşamınızı etkilemeye başlıyorsa artık yalnızca bir “düşünce” değildir. İyi haber şu ki, bu durum bilimsel olarak tedavi edilebilir bir durumdur. Doğru yöntemlerle hem zihinsel hem bedensel belirtiler kontrol altına alınabilir ve kişi yaşamını çok daha sakin, özgür ve güvenli bir şekilde sürdürebilir.
Günlük hayatınızda:
• İşe veya sosyal ortamlara gitmek zorlaşıyorsa,
• Geceleri uykuya dalmakta güçlük çekiyorsanız,
• Sürekli kötü bir şey olacakmış hissi sizi yoruyorsa,
• Sevdiklerinize veya kendinize dair aşırı güven arayışı içindeyseniz,
• Kaygı atağı yaşama korkusu hayatınızı daraltıyorsa,
artık profesyonel destek almanın zamanı gelmiş olabilir. Bu belirtiler, tek başınıza baş etmek zorunda olduğunuz bir zayıflık değil; doğru yaklaşımla tamamen yönetilebilir bir psikolojik süreçtir.
Erdem Psikiyatri’de, ölüm korkusunun altında yatan mekanizmaları belirlemek, kişiye özel bir tedavi planı oluşturmak ve hem terapi hem de gerekirse tıbbi destekle süreci güvenle yönetmek mümkündür. Uzman değerlendirmesi, yaşadığınız durumun ne olduğunu netleştirir ve hangi adımların en hızlı şekilde rahatlama sağlayacağını belirler.
Sürekli ölüm korkusu yaşıyorsanız yalnız değilsiniz; profesyonel bir değerlendirme için kliniğimizle iletişime geçebilirsiniz.
Sık Sorulan Sorular
Ölüm korkusu tamamen geçer mi, yoksa hayat boyu sürer mi?
Yok olma kaygısı doğru yaklaşımla tamamen kontrol altına alınabilir ve birçok kişide belirgin şekilde azalır. Bu korku “kişilik özelliği” değildir; kaygı döngüsünün yeniden eğitilmesiyle kalıcı rahatlama mümkündür. Tedavi ve terapi desteği olumlu sonuçlar verir.
Ölüm korkusu çocuklarda veya gençlerde de görülür mü?
Evet. Özellikle ergenlik döneminde soyut düşüncenin gelişmesiyle ölüm ve yokluk kavramına ilgi artabilir. Bu dönem geçicidir; ancak korku yoğunlaşıyor veya günlük işlevi bozuyorsa bir uzmanın değerlendirmesi önemlidir.
Ölüm korkusunun fiziksel belirtileri hastalık belirtisiyle karıştırılabilir mi?
Evet. Kalp çarpıntısı, nefes darlığı, baş dönmesi gibi kaygı belirtileri kişiye ciddi bir hastalık geçirdiğini düşündürebilir. Bu yanlış yorumlama döngüsü korkuyu büyütür. Tıbbi değerlendirme sonrası sorun kaygı kaynaklıysa, doğru tedaviyle hızla toparlama sağlanır.
Ölüm düşüncesi aklıma istemsizce geliyorsa bu normal mi?
Zihne istem dışı ölüm düşünceleri gelmesi oldukça yaygındır ve çoğu zaman bir hastalık belirtisi değildir. Ancak bu düşünceler sıklaşır, kontrol edilmesi zorlaşır veya günlük yaşamı etkiler hale gelirse obsesif düşünce yapısıyla ilişkili olabilir ve profesyonel destek önerilir.
Ölüm korkusu travma sonrası mı başlar yoksa sebepsiz de ortaya çıkabilir mi?
Travmatik olaylar, kayıplar veya sağlıkla ilgili olumsuz deneyimler ölüm korkusunu tetikleyebilir; ancak bazen ortada belirgin bir neden yokken de anksiyete bozuklukları zemininde ortaya çıkabilir. Nedeni her zaman kişinin kusuru değildir; beynin tehdit algı sistemi hassaslaştığında bu korku kendiliğinden gelişebilir.